Tüm canlıların yaratılmasının belirli bir zamanı vardır.
Son nefesimizi vereceğimiz zaman çoktan bellidir.
Uykumuzun, çalışmamızın, yememizin, dinlenmemizin farklı farklı zamanları mevcuttur.
Hatta farklı yaşlarda farklı hızlara sahip zamanları yaşarız.
Küçükken yavaş akan zamanlar, büyüdüğümüzde yerini hızlı akan zamanlara bırakır.
En çok tasarruf yapmaya çalıştığımız kavramdır zaman.
Biriktirdiğimiz zamanları bekletmeyi değil harcamayı severiz.
Eskinin insanları “zaman biriktirme zengini” iken günümüz insanları “zaman yoksulluğu” yaşıyor.
Zaman yoksulluğunun sonunda da “zamansızlık” hastalığına yakalanıyor.
Nasıl oluyor da hemen hemen tüm işlerimizin teknolojiyle halledildiği bir çağda zamansızlıktan bahsedebiliyoruz.
Eskiden çamaşırlarımızı, bulaşıklarımızı kendimiz yıkarken ailelerimize zaman kalırdı.
İşlerimizi bilgisayarsız hallederken arkadaşlarımıza zaman ayırırdık.
Yollar daha çok yürünürken buluşmalara zaman kalırdı.
Günlük rutinler yapılırken sürekli zamanlar arttırılırdı.
Ne oldu da zaman arttırma ustası olan nesiller yerini zaman kotasını dolduramayan nesillere bıraktı?
“Hiçbir madde yoktan var olmaz, var olan bir madde de yok olmaz, ancak bir halden başka bir hale dönüşür.” diyen bilime karşın;
Nasıl oldu da bizler “arttırdığımız zamanlarımızı” yok etmeyi başardık?
Sahi!
Yok etmediysek hangi hale dönüştürdük?
İstatistiki olarak teknolojik gelişmelerle daha fazla zaman biriktirmemiz gerekirken neden zamanlarımız sürekli eksiliyor.
Acaba hesaplarımızı iyi yapamadığımız için mi zamanlarımızı yettiremiyoruz?
Belki de zaman israfımız, zamanımızın bereketini alıp götürüyor.
İsraf kaynaklarımızı kesmek hastalığımıza şifa olur mu dersiniz?
-Sosyal medya zaman israfını azaltmak
-İnternetle arkadaşlığımızı daha seviyeli yürütmek
-Ailelerimize yönelik zaman kıtlığını, tokluk sınırının üstüne çıkarmak
-Bencillik yönelimlerimize son vermek
-Olumsuz hayallerle daha keyifli hale getirdiğimiz melankoliklik sınırlarımızı daraltmak
-Kendimizi geliştirecek zamanlarımızı çoğaltmak
hastalarımıza iyi gelebilir mi acaba?
Kabul edelim ki;
“Zamansızlık” hastalığının esas sebebi insanların kendi zamanlarını kendilerinin çalmasıdır.
Hırsız kendimiz olunca çevremizdeki tüm zanlıları suçlamakta ancak hiçbir zanlıya suçlu tanısı koyamamaktayız.
Bazen suçluyu en yakınımızda, kendi içimizde aramak problemlerimizi daha hızlı çözmemizi sağlayacaktır.
Yeter ki kendimizle yüzleşmeye cesaretimiz olsun.
Yeniden “kalan zamanlarımızı” inşa etme temennisiyle, iyi seneler diliyorum…