Aç kaldığı için ölen insanları gördük.
Soğukta donarak hayatını kaybedenleri gördük.
Kazalarda, savaşlarda kaybettiklerimizi gördük.
Ve hatta canice katledilen yüzlerce masum insanı gördük.
Ancak “sevilmedim diyerek” canına kıyan bir örneğe kaç kere şahit olduk acaba?
Yıllardır sevgi arayan ve beklentisine karşılık bulamadığı için canına kıyan bir gencimizin haberini okuduk birkaç gün önce.
O an için üzüldük ve unuttuk birkaç gün sonra!
Bir gencimizin, enerjisinin bedenine sığmaması gereken bir yaşta dünyaya sığamadığını düşünmesi nasıl açıklanabilir ki?
Bir insanın gözlerindeki ışığın gün be gün sönmesi çevresi tarafından nasıl görülmedi?
Üstelik hayata küsen bir insanın çevresince; “aslında çok şakacı biriydi” betimlemesine tabi olması bizleri hiç mi şaşırtmadı?
Yüreğinde fırtınalar kopan bir insanın yüzündeki hüzünlü tebessüm hiç mi dikkatleri çekmedi?
Sevgi gibi tertemiz, masum bir duygu nasıl oldu da bu gencimizde bir zulme dönüştü?
Gönül pınarlarından akan sevgiyi, bu gencimiz niçin damla damla içti?
Hani dediler ya!
-Aslında biz O’nu çok seviyorduk diye….
Bizlere göre göklerden boşalırcasına yağan sevgi yağmurundan, bu gencimiz neden yeterince nasiplenemedi?
Dünyanın en kolay ulaşılan duygusu bu gencimize gelirken neden yolunu kaybetti?
İnsanlığın tek bağlacı olan sevgi bu gencimizi neden dünyadan kopardı?
Sahi!
Kâinatın iletişim dili olan sevgi nasıl oldu da bir insanın dünyayla iletişimini kesti?
İnsanlığının yaşama sevinci olan sevgi nasıl oldu da bir insanın ruhunu nefessiz bıraktı?
Acaba yeryüzünde, bu gencin fark ettiği bir sevgi kıtlığı vardı da bizler mi göremedik?
Bedava olan bir şeyin kıtlığı fazlaca tezat değil mi?
Bir insanı kan bağının olmadığı arkadaşları sevmeyebilir…
İş çevresi, komşuları sevmeyebilir…
Ve hatta akrabaları da sevmeyebilir…
Ancak “canının canı” olan bir evladı anne ve babasının sevmeme ihtimali düşünülebilir mi?
Bir sevgisizlik boyutu ki;
Tüm dostlarınızdan, akrabalarınızdan ve hatta ailenizden ümidinizi kestiniz ve ;
Tek çözümü toprağın sevgisinde buldunuz…
Hayali bile çok zor…
Hele bir de yaşamanın tarifsiz acısı…
Allah cümlemizin evlatlarını korusun, bu gencimizin ailesine de büyük sabırlar versin inşallah…
Peki!
“Kimse beni sevmedi, sevgiden başka bir şey istemedim” diye haykıran bu gencimizin sesi kaçımıza ulaştı acaba?
Bu haykırış en çok da anne babaları rahatsız etmeliydi aslında.
Çünkü sevgisizlik tohumlarının ilk ekildiği yerdir aileler.
Sevgilerini kısıp bir nimetmiş gibi evlatlarına sunanlar bizler değil miyiz yoksa?
Her şeyi kirletirken sevgilerimizi tertemiz bir şekilde çocuklarımıza sunabiliyor muyuz?
Tüketim çağı diyerek sevgilerimizi de mi tükettik şimdiden?
Çocuklarımıza güven veren “koşulsuz sevgi” duygularımız yerinde mi hala?
“Koşullu sevgiyle “ büyüyen çocuklarımızı farkında olmadan sevgiye muhtaç mı yapıyoruz?
Çocuklarımızın ağızlarına bir parmak sevgi balını ancak hoşumuza giden davranışlar sergilediklerinde mi çalar olduk?
Yazılılardan 100 alamadıklarında “sevgisizlik cezasına” çarptırılan çocuklara ne demeli?
Sevgiyi göstermede “lisan-ı hal,lisan-ı kalden entaktır.”
Çocuklarımıza her sarılışımızda, onları her öpüşümüzde yüreklerindeki sevgi pınarlarını coşturabiliyor muyuz?
Sadece bizlerin sevgisi dahi çocuklarımızı hayatın tüm güçlükleri karşısında dimdik ayakta tutar.
Sevgilerimiz onları ayakta tutacak kadar güçlü değil mi artık?
Bizlerin sevgisi, çocuklarımızı başkalarının sevgilerine muhtaç etmez.
Onları sevgi dilencisi olarak değil de, sevgi elçisi olarak yetiştirme hususunda yeterince özen gösteriyor muyuz?
Emin olun birçoğumuz bu soruları cevaplamakta zorlanmışızdır.
Hele ki vicdanlarımızı tatmin edecek cevaplar bulmak çok daha zor…
Evet,
Ölüm çok acı!
Geri dönüşü olmayan bir yol…
Sevdiklerimizi bu yola itmeden önce sevgimizi israf etmeden sunmayı bilmeliyiz.
Ailelerimizden başlamak üzere çevremize sevgi tohumları saçmalıyız.
Giden bir canın, milyonlarca canı kurtarması ümidiyle,
Sevgiyle kalın…