Türkiye son günlerde yine kaos provalarını yaşamaya başladı.
Boğaziçi Üniversitesi’ne milletin oyu ile seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yasalara uygun şekilde atanan Rektör Melih Bulu çeşitli bahaneler öne sürülerek illegal örgütlerin desteği ile meşru olmayan bir şekilde istifaya zorlanıyor.
Aslında bu durum bir hükümete karşı yapılmış olsa bunun adı “darbe” olarak nitelendiriliyor, tıpkı 28 Şubat sürecinde Rahmetli Erbakan Hoca’ya yapıldığı gibi.
Bana göre burada hedef Rektör Melih Bulu gibi gözükse de asıl hedef Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devlet otoritesidir.
Öğrencilerin görevi Rektörün kim olacağını belirlemek değil, kendilerine verilen eğitimin hakkını vererek gelecekte bu ülke için katma değer üretecek bilgi ve donanıma sahip olmak ve hem kendileri, hem aileleri hem de bu toplum için faydalı işler gerçekleştirecek altyapıya üniversite sürecinde hazırlanmaktır. Velev ki Rektörün veya kendilerine eğitim veren Hocaların davranış ve tutumlarından hoşlanmadılar, hiçbir provakasyona gelmeden yasal zeminde haklarını arayabilirler.
Devlet, hiçbir siyasal eğilimin, hiçbir illegal örgütün toplumum huzurunu bozacak, milletin sinir uçlarına dokunacak, toplumda infial oluşturacak girişimine pabuç bırakmaz ki nitekim öyle de yapıyor.
Bundan yıllar önce bir STK’da başkanlık yaptığım dönemde bir üst yetkili tarafından ekibindeki bir kişinin istifa ettirilmesi istenmiş buna müsade etmemiştim. Çünkü “Sarı Öküz” hikayesinde olduğu gibi en ufak bir taviz bu pervasız taleplerin önünü açacak ve sonu gelmeyecekti.
Aynı durum Cumhurbaşkanı Erdoğan için de geçerli, burada amaç “Sarı Öküz” ü almak, eğer ki verilirse bunun sonu gelmeyecek.
Boğaziçi eylemleri birkaç gün, belki birkaç hafta sonra durulacak, gündem değişecek ancak bu güruhun talebi değişmeyecek.
Yeni bir gündem ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti baskı altına alınmaya, Türkiye’de özgürlüklerin olmadığı, demokrasinin askıya alındığı safsatası bütün batı da davul zurna ile çalınmaya devam edecek.
Bir sonraki durakta “Twitter’ın engellenmesi” yeni argüman olabilir.
Kamuoyunda “sosyal medya yasası” olarak bilinen ve 1 Ekim 2020’de yürürlüğe giren “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile dijital medya şirketleri artık muz cumhuriyetinde değil Türkiye Cumhuriyeti’nde olduklarının ve bu güne kadar yaptıkları külhan beyliğinin sonuna geldiklerinin farkına vardılar.
TBMM’den çıkan kanun ve sonrasında uygulanan yaptırımlarla işin ciddiyetinin farkına vardılar ve hepsi birer birer geri adım atarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücü karşısında adeta diz çöktüler.
İşin farkında olmayan veya farkında olup da farklı emeller peşinde olan bir sosyal medya devi bu kategorinin dışında. Twitter “ben başıboşluğa devam edeceğim” dedi ve ne çıkan kanuna ne de uygulanan yaptırımlara aldırış etti. Nitekim Twitter için “reklam yasağı” uygulanmaya başlandı. Sırada ise internet bant genişliğinin daraltılması ve devamında da erişim engeli var.
Üstelik bırakın yasalara uymak bir tarafa MHP Lideri Bahçeli ve İçişleri Bakanı Soylu’nun twitlerine kısıtlama getirerek, birşeyleri kaşıma ve kendisine uygulanacak erişim engeliyle birlikte “bu ülkede özgürlük yok” naraları atmak için hazır bekleyen bir takım zevatı harekete geçirme derdinde.
Tüm sosyal medya devleri devletle aşık atılamayacağını anladı, bakalım Twitter ne zamam dize gelecek.
İnşallah önce ortalığı biraz karıştıralım sonra nasıl olsa masaya biz de otururuz derdinde değildir.
Bayram Polat – 06.02.2021