Türkiye, 2025’te bir kez daha vicdan ile siyaset, hukuk ile pazarlık arasında sıkışmış bir meseleyle yüzleşiyor: “Umut Hakkı.” MHP’nin öncülüğünde gündeme gelen bu teklif, görünüşte evrensel bir insan hakkını savunur gibi sunulsa da, içeriği ve zamanlaması itibariyle daha çok bir siyasi manevrayı andırıyor. Özellikle de bugüne dek ötekileştirici, dışlayıcı ve kimi zaman açıkça ırkçı söylemlerle toplumu kutuplaştıran bir siyasal hareketin, şimdi "insani haklar" üzerinden barışçı bir görünüm sergilemesi, ciddi bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor.

Milliyetçi Hareket Partisi yıllardır Kürt sorununu yok sayan, Kürt kimliğini bastırmaya çalışan ve barışçıl çözüm girişimlerine karşı sürekli cephe alan bir dil benimsedi. “Kandil” ve “terör” etiketleriyle tüm bir halkı potansiyel tehdit olarak göstermeye çalıştı. Bu söylemler, toplumu ayrıştırmakla kalmadı; barış umudunu da boğdu. Şimdi aynı MHP, Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”nı konuşuyor. Ne değişti? Değişen yalnızca siyasal çıkarlar mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllar önce “Akil İnsanlar Heyeti”ni kurduğunda yine doğu ve güneydoğudaki halkın desteğine ihtiyaç duyuyordu. O zaman da MHP bu süreci “ihanet” olarak nitelendirmiş, meydanlarda “vatan elden gidiyor” diye haykırmıştı. Şimdi ise benzer bir adımı, farklı bir ambalajla kendileri atmaya çalışıyorlar. Peki, AKP o dönem bunu sonuçlandıramadıysa, bugün neden tekrar deneniyor? Gerçekten bu sefer toplumsal barış mı hedefleniyor, yoksa seçim aritmetiği mi?

Bu ülke artık sahte çözümlerle, günü kurtaran ittifaklarla değil, gerçekten silahların sustuğu, kardeşliğin baki kaldığı kalıcı bir barışa ihtiyaç duyuyor. Bunun yolu da umut hakkını sadece belirli isimler için değil; tüm siyasi mahkumlar, gazeteciler, gençler ve yıllardır adalet bekleyen her birey için savunmaktan geçiyor. Her kesimden insan için eşit hukuk, gerçek barışın teminatıdır.

Irkçılığın meşrulaştırıldığı, ötekileştirmenin siyasi sermayeye dönüştüğü dönemlerden geçtik. Artık bu kısır döngüden çıkma zamanı. Gerçekten barış isteniyorsa, umut hakkı sadece siyasi kart değil, vicdani ve toplumsal bir yüzleşmenin kapısını aralamalı. Ve en önemlisi: Bu kez, o kapı bir daha kapanmamalı.

            Selam ve Dua İle

            Zübeyt BOZKURT